Archive for Nisan, 2012


Süper enerji tasarruflu 20 yıl dayanan LED ampul ilk kez görücüye çıktı.

Philips’in ürettiği yeni nesil bu ampulde, ampulun ışık vermesini sağlayan filamanların yerini LED’ler alıyor. LED’ler daha uzun bir ömre sahip olsa da klasik ampule göre ilk etapta daha pahalı olacak. İlk örnekler dün 60 dolardan satılmaya başladı. Üretici firma, ABD’den ödül kazanan ampulün fiyatının 25 dolara indirilmesini amaçladıklarını bildirdi.

Firma yetkilileri, 10 watt’lık enerjiyle 60 watt’lık ışık sağlayan ampulün günde ortalama dört saat yakılması halinde 20 yıldan fazla kullanılabileceğini belirtti.

Philips’in ürettiği bu LED ampul, Amerika Enerji Bakanlığı’nın 60 Watt’lık klasik ampulun yerine daha verimli bir ampul yapılmasını belirten Bright Tomorrow (Aydınlık Yarınlar) yarışmasında birinci gelmişti.

18 AY BOYUNCA TEST EDİLDİ
Yarışmaya katılan tek üretici olan Philips, ürettiği ürünün 18 aylık bir test aşamasından geçmesinden sonra yarışmanın galibi ilan edildi.

Aynı ampulun daha az verimli olanı ise Amerika ve Avrupa’da hali hazırda satılıyor.

   İnternet oldukça geniş bir derya. Her geçen gün büyüyen, milyonlarca          verinin kaydedildiği devasa bir veritabanı. Bu veritabanında var olan  dosyalara erişim sağlamak, film ve müzik gibi materyalleri elde etmek ise  her internet kullanıcısının hayalini süsler; ancak çok azı bunu başarabilir.  Kullanıcı kesimin büyük çoğunluğunu bilinçli insanların oluşturduğu torrent sektörü ise, tam da bu noktada kullanıcılarına hizmet sunar: interneti ayaklar altına sermek.
Evet, toplumumuzda torrent kullanımı ne yazık ki halen daha istenilen seviyeye ulaşabilmiş değil. İnsanlar ön yargıyla yaklaştıkları ve hızlıca işlerini görmeye odaklandığı için, torrent gibi nisbeten karışık (private tracker’lara davetiye bulmak gibi) işlemlerle uğraşmak yerine ya söz konusu dizi / filmi online olarak izlemeye yöneliyor; ya da dosya upload servislerini kullanıyor.
Bu gidişatın farkında olan ve bu duruma bir “DUR!” diyerek toplumumuza torrent kültürünü aşılamak isteyen TurkDepo ise tüm algıları yıkmak üzere kolları sıvamış durumda. İnsanları cezbeden ve her akşam TV başına kilitleyen dizileri TDRG adındaki Release Grubuyla reklamsız, kesintisiz ve kaliteli bir şekilde üyelerine sunan
TürkDepo (http://TurkDepo.Biz) ; şimdiden tüm dikkatleri üzerine çekmiş durumda. Bir torrent sitesinden beklenen her şeyi karşılayan, tüm kategorilerini güncel tutmaya özen gösteren ve şimdilik davetiyeyle üye alımı yapan bu harika oluşumun müdavimleri arasında sizler de yerinizi almak isteyeceksiniz. http://TurkDepo.Biz

HTC’nin Android’li yeni canavarlarından One S’i A’dan Z’ye test ettik. İşte sonuçlar…

HTC, Android telefonlarında One ismini verdiği yeni bir nesil ortaya çıkardı. Başarılı Sensation serisi yerine canlı bir dizayn ile gelen One serisi diğerlerinden farklı görünüyor. Bu serinin test etme imkanı bulduğumuz ilk üyesi One S oldu…

Alüminyum yekpare (tek parça) kasası kaliteli malzemeden üretilmiş ve ele iyi oturuyor. Arka yüzü kauçuk benzeri bir malzemeyle kaplı. Böylece darbelere dayanıklı ve kullanımda oluşabilecek çizikler kolaylıkla görünmez olabiliyor. One S, geleneksel klasik pil kapağına sahip değil. Cihazın üst kısmında Mikro-Sim yuvası bulunuyor. Eklenebilir hafıza yuvası yok fakat 12GB dahili hafızası sunuyor.

Çift çekirdek gücü
One S içersinde bulunan Qualcomm’un çift çekirdekli işlemcisi (1,5 Ghz) telefonun verimli ve takılma olmadan hızlı çalışmasını sağlıyor. Yapmış olduğumuz Benchmark testlerinde oldukça tatmin edici sonuçlar verdi. Bu testlerin içinde uzaktan parlaklık testi ve tarayıcı testi ile One S rakiplerine üstünlük sağlıyor.

WWW Üzerinde Hızlı Veri Akışı

Pratikte önemli olan sadece performans ve grafiksel oyunlar değil, aynı zamanda tepki hızı ve pil süresi de oldukça önemli. One S’de rehber, mesajlar ve internet tarayıcısı bir saniyeden daha az sürede açılabiliyor. Son zamanlarda çokça duyduğumuz HSPA+ (High Speed Packet Accsess) teknolojisi sayesinde yüksek veri transfer hızlarına ulaşabiliyor. One S, testlerimizde test sayfasını yüklerken hız rekoru kırdı. 600 Kbyte’lık bir web sayfasını ekranında tam olarak göstermesi sadece 3,5 saniye aldı. Normalde WLAN-n teknolojisi kullanan telefonlar aynı sayfayı gösterebilmek için bundan daha fazla zamana ihtiyaç duyuyorlar.

Telefonun tarayıcısı da oldukça iyi çalışıyor. Daha az veri trafiği için çift tıklamayla Flash eklentilerini kapatabilirsiniz. Bunların yanında telefonun bir problemi de var. Web sayfalarını yakınlaştırmak isterken yanlış tıklama nedeniyle kontrolden çıkabiliyor. Aynı problem Samsung Galaxy Nexus’ta da vardı. Yani bu bir tek HTC’nin sorunu değil, Android 4.0 mobil işletim sistemi kullanan telefonların hepsinde var.

HTC Sense 4: Daha iyi bir Android için…

HTC, Sense’li telefonlarına yeni özellikler eklemek ve geliştirmek için çok çabaladı. Yeni Sense 4, Android 4.0 işletim sisteminin de gücünü alarak oldukça şık bir kullanıcı arayüzü ve birçok kullanışlı araç sunuyor.

Web siteleri için Flash opsiyonu veya düz metin okuma gibi ek özellikleri de var. Yani isterseniz Flash özelliklerini açıp kapatabiliyorsunuz. Web sitelerini sadece düz metin olarak okuyabiliyorsunuz. Böylece sayfalara daha hızlı ulaşıp, daha az veri ile internette sörf yapabilirsiniz. Ayrıca açılan menülerden diğer uygulamalara erişmek için çeşitli kısayollar da var. Böylece bulunduğunuz menüden çıkmadan diğer uygulamalara kolaylıkla erişilebiliyor.

HTC, son olarak uygulama görünümlerini de tekrardan inşa etti. Artık Coverflow görünümünü içeriyor. Coverflow görünümü, kullanıcı tarafından en son kullanılan uygulamayı gösteriyor. Genel olarak Android 4 yardımcı uygulamaları, uygulama menüsünün yanında var. Widget listesini aşağıya sürükleyerek istediğiniz uygulamaya kolayca ulaşabilirsiniz. One S’te başlatma ekranına da her zaman rahatlıkla erişilebilir.

Multimedya Canavarı

İlk olarak HTC, AMOLED ekran kullanarak doğru bir seçim yapmış. Testimizde One S ekranında 245:1 gibi iyi bir kontrast oranı ölçtük. Siyah renkler oldukça derin ve doygun, renkler de güçlü görünüyor. Bununla beraber One S, PenTile-Matrix görüntülemeye sahip. Bu sert kenarların ve ekranın yan kenarlarında da renklerin görülebilmesini sağlıyor.

Diğer donanımları sayacak olursak, bir müzik çalıcısı ve Rock,Pop gibi ses profilleri var. Buna karşın HTC, maalesef, orta düzeyde bir kulaklık eklemiş pakete. Tam ses gücü alabilmeniz için daha iyi bir kulaklık almanız gerekiyor.

Şimdi One S’in en çok sevilen özelliklerine, yani 8 Megapiksel kamerasına ve LED flaşına gelelim… One S ile karanlıkta çekilen fotoğraflar oldukça keskin ve parlak görünüyorlar. İyi ışık koşullarında ise fotoğraftaki her türlü detay görülebiliyor. Buna karşın ışıkta ve karanlıkta kalan nesneler aynı fotoğrafta çekilmek istendiğinde ortaya problemler çıkabiliyor. Yani diğer telefonlarda olduğu gibi bu telefonda da açık-koyu geçişlerinde problem yaşanıyor. Örneğin güçlü güneş ışığı altında pozlanmış bir nesne fazla parlak görünüyor.

Laboratuar sonuçlarımız One S’in keskin ve etkileyici renkleri olduğunu kanıtladı. Bu da One S’i çekici bir telefon yapıyor. Android 4 kamera uygulaması hızlı çalışıyor ve gülümseyen yüz algılaması, resim işleme gibi çeşitli özellikleri barındırıyor. Kullanıcı istediği zaman fotoğraflarını internet bağlantısıyla Dropbox’a yükleyebiliyor. HTC’nin bu akıllı telefonu 1080p kayıt özelliğiyle geliyor. Test filmimizde kameranın Full-HD çekim yapabildiğini gördük. Ancak telefonda “gerçek” bir kamera tuşu bulunmuyor.

Laboratuar sonuçlarımız One S’in keskin ve etkileyici renkleri olduğunu kanıtladı. Bu da One S’i çekici bir telefon yapıyor. Android 4 kamera uygulaması hızlı çalışıyor ve gülümseyen yüz algılaması, resim işleme gibi çeşitli özellikleri barındırıyor. Kullanıcı istediği zaman fotoğraflarını internet bağlantısıyla Dropbox’a yükleyebiliyor. HTC’nin bu akıllı telefonu 1080p kayıt özelliğiyle geliyor. Test filmimizde kameranın Full-HD çekim yapabildiğini gördük. Ancak telefonda “gerçek” bir kamera tuşu bulunmuyor.

Ses Kalitesi ve Batarya

Bu telefon ileri teknolojiye sahip ve gerçekten iyi. Bakalım batarya ve konuşma kalitesi testlerimizden de geçebilecek mi? Testlerimizde akustik özelliği genel olarak tatmin edici oldu. Ses netliği mobil telefonlarda önemli. One S’de sesler doğal ve hoş geliyor. Hoparlör ise bazen çatlak sesler çıkarabiliyor.

Günümüzdeki donanımlar hızlı çalışabilmek için fazla güce hep açlar. Testimizde, One S’in ekran parlaklığı son seviyedeyken sadece 5 saat çalışabildiği gözlemlendi. Maalesef bu yeteri kadar iyi bir süre değil. Buna karşın güç koruma modunda pil süresin neredeyse 2 katına çıkabildiğini gördük. Konuşma testinde, kullanıcı telefonda konuşurken ekranın güç koruması için karardığını ve telefonla 5 saat 35 dakika konuşulabildiğini tespit ettik.

1.650 mA’lik pilinin şarj süresi 195 dakika.

Sonuç: HTC, One S’den Umutlu…

Önceki HTC telefonlarda çoğu zaman hep bir şeyler eksikti. One S ile bu eksikler kapanmış görünüyor. One S yeni nesil işlemcisi, süper parlak AMOLED ekranı ve keskin görüntü yakalayabilen kamerasıyla şimdiye kadarki en iyi HTC modellerinden biri. Her şey oldukça derli toplu görünüyor ve Android 4.0 işletim sistemi tamamen akıcı çalışıyor. Sadece pil süresi ve eklenebilir hafıza yuvasına sahip olmaması puanını biraz düşürüyor. Onun dışında bu telefon fiyatına değiyor. One S’i 490 Euro fiyatıyla (yurt dışı) alabilirsiniz.

Alternatifler
One S’le karşılaştırılabilir mevcut alternatiflerin arasında dört çekirdekli HTC One X ve Samsung Galaxy Nexus var. HTC One X daha büyük ve One S’den daha pahalı. Nexus ise büyük ekrana fakat daha düşük performansa sahip. Fiyatı ise, One S’den biraz daha düşük…

Alıntıdır. www.chip.com.tr 

Dosya paylaşımı için Usenet’i mi tercih etmeli, yoksa Torrent’te mi kalmalı? Karşılaştırdık…

Usenet nedir?                    Torrent nedir?

Torrent, son yıllarda büyük bir hızla büyümesini sürdürdü, ancak son zamanlarda kapatılan torrent siteleri ve yetkililerin (ve yetkili gibi görünenlerin) korsan içeriğin peşine düşmeleri, durumu biraz karmaşık hale soktu. Torrent kullanıcıları, özellikle ABD gibi ülkelerde dosya indirirlerken giderek daha tedirgin oluyorlar. Zira torrent’ten lisanslı içerikleri indirip uyarı alanların sayısı giderek artıyor. Bu ise bazı kullanıcıları torrent’i bırakıp Usenet’e geçmeye yöneltiyor.

Peki her ikisinin avantajları ve dezavantajları neler? Usenet’e geçmeye gerçekten değer mi? Cevabını bu makalemizde arıyoruz.

Maliyet

Torrent’ler büyük çoğunlukla tamamen ücretsizdir. Ancak Usenet, fiziksel sunuculara dayanır ve ücretlidir. Bu ücretin ne kadar olacağı genellikle bant genişliği limitlerine, dosyaların hangi süreyle sunucuda tutulduğuna ve diğer özelliklere (şifreli bağlantılar gibi) bağlıdır.

Hız

Usenet, torrent’lerden çok daha hızlıdır. Çünkü dosyayı bu iş için optimize edilmiş bir sunucudan indirirsiniz. Bununla birlikte hız, sağlayıcınıza ve hizmet planınıza göre değişecektir. Sınırsız indirme planları, genellikle belirli hızlara sabitlenmiştir. Seed sayısı yüksek bir torrent’ten 10 kat hızlı bir performans almanız bile şaşırtıcı olmayacaktır.

Seçenekler

Usenet, artık eskisi kadar büyük bir içeriğe sahip değil. Spesifik içerikleri bulmak, torrent’de çok daha kolay olacaktır.

Yazılım

Ciddi Usenet kullanıcıları, iyi bir istemciye ihtiyaç duyacaklardır. Bu istemcinin en azından aşağıdaki özelliklere sahip olması beklenir:

– Parçaların otomatik olarak birleştirilmesi,

– RAR dosyalarını açabilme ve PAR dosyası oluşturma,

– Arama,

– Ön izleme veya .nfo dosyalarını satıriçi gösterebilme (içeriği öğrenebilmek için).

Usenet hizmet sağlayıcınız size temel bir Usenet istemcisi sağlayabilir, ancak denemeye değer birkaç popüler ticari istemci de bulunmakta. Bir istemci bulmak, bir kişisel tercih olmakla beraber Usenet’i ne sıklıkta kullandığınıza da bağlıdır. Örneğin NZB bağlantıları sunan bir indeksleme hizmeti kullanıyorsanız, parçaları otomatik olarak birleştiren bir istemci size yetecektir.

Güvenlik

Birçok Usenet sağlayıcısı, aktarımları 256-bit SSL ile şifreliyor, ancak daha da yüksek bir güvenlik için bunu VPN ile birleştirebilirsiniz. Örneğin Giganews Platinum (ayda 24 dolar) sadece Usenet değil, tüm trafiğiniz ile kullanabileceğiniz VyprVPN ile geliyor.

Sonuç

Usenet, torrent’e göre çok daha hızlı olabilir, ancak ona kıyasla çok daha dar bir içerik sunuyor. Dolayısıyla Usenet için vereceğiniz paraya değmeyebilir. Bunun için Newsbin’deki içerikleri kendiniz kontrol edebilir, umduğunuz içeriğin bulunup bulunmadığını görebilirsiniz.

Alıntıdır www..chip.com

İran, düşürülen ABD casus uçağının kopyasını yapmaya başladığını ileri sürdü.

İran, geçen ay düşürülen Amerikan casus uçağının kopyasını yapmaya başladığını ileri sürdü.

İran basını, casus uçak ile ilgili teknik bilgilerin, Rusya ve Çin tarafından da istendiğini savundu.

İran, geçen Aralık ayında ülkenin doğusunda Amerikan casus uydusunu düşürdüğünü duyurmuş, Washington ise uydunun teknik arıza yüzünden düştüğünü savunmuştu.

İran Devrim Muhafızları’na bağlı havacılık dairesinin başında bulunan Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, yaptığı açıklamada, uzmanların casus uçağın bütün datasını deşifre ettiklerini ileri sürdü.

Tuğgeneral Hacızade, şimdiye kadar elde ettikleri bilgilerin, casus uçağın, Usame bin Ladin’in Pakistan’da gözetlenmesi sırasında da kullanıldığı ortaya koyduğunu belirtti.

Yazılım ve donanımlardan anlaşıldığı kadarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin uçak teknolojisine ait son 50 yıldaki bilgilerinin bu uçakta toplandığını savunan Hacızade, bu uçağın kopyasını yapmaya başladıklarını duyurdu.

İran basınında çıkan yazılarda da, Amerikan casus uçağına ilişkin bilgilerin Rusya ve Çin tarafından istendiğini ileri sürdü. İran Savunma Bakanlığı ise bu haberleri yalanladı.


ABD yönetimi Utah Çölü’ne dünyanın en büyük telekulak merkezini inşa ediyor. Telefon görüşmeleri, gizli yazışmalar yakalanıp depolanacak. 

ABD yönetimi Utah Çölü’ne dünyanın en büyük telekulak merkezini inşa ediyor. Bu öyle bir tesis ki, dünyadaki tüm telefon konuşmaları, bütün internet trafiği, gizli yazışmalar anlık olarak bu merkez tarafından yakalanıp depolanacak

Vatan’ın haberine göre, telefonda ne söylediğinize, internette ne yaptığınıza dikkat edin! Amerikan basını, dünyanın en gizemli ve karmaşık istihbarat servisi olarak nitelendirilen ve iletişim istihbaratı konusunda uzmanlaşan NSA tarafından Utah Çölü’ne inşa edilen dev tesis için bu yorumu yapıyor.

2009 yılında “data merkezi” olarak açıklanan çalışmanın ilk adımları 2003 yılında, 11 Eylül saldırısından 2 yıl sonra dönemin ABD Başkanı Bush tarafından atıldı. Ocak 2011’de temeli atıldığında ise “Ulusun en büyük siber güvenlik projesi” olarak tanıtıldı. Oysa ki bu durumda bir gariplik vardı. Ülkede siber güvenlikten sorumlu olan kurum İç Güvenlik Bakanlığı’ydı ama temel atma töreninde bu bakanlıktan tek bir görevli bile yoktu.

İnşaat ilerledikçe çölde yükselen devasa tesis hakkında spekülasyonlar da yayılmaya başladı. Amerikan medyasına bilgi sızdıran istihbarat kaynakları tesisin asıl amacını anlattığında ise karşısındaki gazetecilere küçük çaplı bir şok yaşattı.

 

Şifreler de kırıldı

 

Bir istihbaratçıya göre Utah’taki tesis dünyanın görmüş olduğu en büyük dinleme ve izleme merkezi olacak. Uydulardan, yeraltı kablolarından, deniz altındaki kablolardan geçen her tür iletişim, yani kısacası dünyanın tüm iletişim trafiği bu merkez tarafından izlenerek kayıt altına alınabilecek. Bu da NSA’in tüm bu trafiğe attığı ‘çengeller’ sayesinde gerçekleşecek.

Daha önce ‘Echelon’ adlı gizli proje ile dünya iletişim trafiğini izleme deneyinde bulunan ABD temel hedefine Utah projesiyle ulaşacak. İzlenen verilerin büyük bir kısmının şifrelenmiş olması da hiçbir olumsuzluk yaratmayacak. Çünkü ikinci bir istihbarat kaynağına göre NSA birkaç yıl önce şifre çözümlemesi konusunda çok büyük bir başarıya imza attı.

Geliştirilen programlar sayesinde sadece kişisel şifreler değil, diplomatik ve askeri şifrelemeler de kolayca kırılabiliyor. Yani, ABD’nin yakaladığı bir diplomatik mesajın şifresini kırması sadece saniyeler alacak.

 

Net trafiği depolanacak

 

Tesiste bu işlemleri gerçekleştirebilmek için 93 bin metrekarelik bir depolama alanı ve dünyanın gelmiş geçmiş en hızlı işlem gerçekleştirebilen süperbilgisayarı kullanılacak. Bu bilgisayar saniyede 1 katrilyon işlem yapabilme kapasitesine sahip olacak. Peki her şeyi nasıl kaydedecek? diye soracak olursanız cevap matematikte gizli… Küresel internet trafiğinin boyutu 966 exabyte olarak tahmin ediliyor. Bir şey ifade etmedi değil mi?

Karşılaştırma yapmak gerekirse Utah merkezinin veri depolama alanı her yıl 2 milyarı aşkın kişinin internette yaptığı her tür işlemin toplamından 1 milyon kat daha fazla… Yani internette ne olup bitiyosa Utah’taki merkeze depolamak çocuk oyuncağı olacak.. Ardından bu trafiğin içinden anahtar kelimeler kullanılarak kuşku çeken ya da ABD güvenliğini tehdit eden her şey ayırt edilebilecek. Çünkü merkezin server kapasitesi 500.000.000.000.000.000.000 sayfa veri kaydedecek kadar büyük.

 

Özel hayatınız veritabanında

 

İstihbaratçıların verdiği bilgiye göre merkezin kayıt altına alacağı iletişim trafiği şöyle:

– Kişisel telefon görüşmeleri (cep ve sabit hatlardan yapılan tüm görüşmeler)

– E-posta trafiği

– Kişisel Google aramaları

– Elektronik ticaret verileri

– Seyahat verileri (Havayolu ve seyahat şirketlerinin veritabanından)

– Finansal bilgiler

– Yabancı ülkelerin ordularına ait her tür gizli bilgiler

– Tüm diplomatik yazışma trafiği

‘Narus’a isim gir, ekranda tüm kayıtları gör

Utah projesi aslında NSA’in 11 Eylül’den sonra başlattığı Stellar Wind kod adlı gizli izleme ve dinleme programının bir uzantısı. Daha önce NSA’de görev yapıp kurumun yasadışılığa bulaştığını belirteren işinden ayrılan William Binney’in verdiği bilgilere göre NSA daha şimdiden günde 320 milyon telefon görüşmesini kaydediyor. NSA’in süperbilgisayarlarında bulunan Narus isimli bir programa bir kişinin ismi girildiğinde o kişinin yaptığı tüm aramalar ve o kişiye gelen tüm telefonlar görülebiliyor, tek tıklamayla dinlenebiliyor. 11 Eylül’den beri Narus’a kaydedilen telefon konuşmalarının sayısı 15 ile 20 trilyon arasında. Dinleme programının 11 Eylül saldırılarında istihbarat zaafiyeti yaşayan güvenlik yetkililerinin tavsiyesi ve dönemin ABD Başkanı George Bush’un talimatıyla başlatıldığı belirtiiyor. ABD Kongresi 2003’te programın yasal ayağını özel hayata müdahale gerekçesiyle durdurmuştu.

Bilim insanları, tamamen yeni yaşam formalarının oluşturulabilmesi adına çığır açacak bir keşfe imza attı. Çeşitli sentetik nükleik asitler geliştiren bilim insanları, yakın gelecekte evrim özelliğine sahip canlılar üretebilir. Uluslararası bir araştırma ekibi, ntvmsnbc’nin haberine göre “XNA” adını verdikleri yapay nükleik asitlerin tıpkı insan gen yapısını oluşturan DNA ve RNA’lar gibi kendini kopyalama ve evrim özelliği olduğunu ortaya çıkardı.

Science dergisinde yayımlanan araştırma, İngiltere’nin Cambridge Moleküler Biyoloji Medikal Araştırma Konseyi Laboratuvarı’ndan Philipp Holliger ve Vitor Pinheiro’nun başını çektiği ekip tarafından düzenlendi.

Sentetik biyoloji uzmanı iki İngiliz araştırmacı, yaptıkları keşfin sentetik biyoloji alanında çığır açan bir gelişme olduğunu ve bilim dünyasına genetik bilginin kökenlerine inebilecek kadar geniş bir uygulama alanı sunacağını ifade etti.


X-NA

Dünya üzerinde yaşayan her canlı için, DNA’larında taşınan bilgi, genetik yapı taşlarını oluşturuyor. Ayrıca, bilgiyi tıpkı DNA gibi taşıyabilen, sentetik bir polimer olan XNA adında bir genetik yapı daha bulunuyor. XNA, DNA’ya kıyasla daha farklı bir molekül yapısı barındırıyor.

XNA’daki “X”, xeno anlamına geliyor. Xeno eki, bilim insanları tarafından, DNA ve RNA’daki yapı taşlarının yerini alan doğadaki farklı bir girdinin temsili için kullanılıyor.

DNA ve RNA, nükleotid adı verilen uzun molekül zincirlerinden meydana geliyor. Bir nükleotid, fosfat (grafikte kırmızı), bel karbonlu (pentoz) şeker (sarı) ve beş azotlu baz; Guanin, sitozin, Timin, Adenin ve Urasil’den oluşuyor.

Pinherio ve ekibi tarafından incelenen XNA yapısı, DNA ve RNA’dan tek bir istisna ile ayrılıyor: XNA’da, DNA ve RNA’ya isimlerini veren deoksiriboz veya riboz şekerlerinin yerinde farklı moleküller yer alıyor. Bu moleküllerden bazıları beş karon atomu yerine dört veya yedi atom taşıyabiliyor.

Grafikte gösterilen ve FANA gibi florin atomu gibi spesifik yapıya sahip olan XNA’lar, DNA ve RNA’nın yapısını kopya ediyor ve aynı fonksiyonları gösteriyor. Ancak ortaya tamamen yeni ve yapay genetik yapılar çıkıyor.

EVRİM ÖZELLİĞİ

Bilim insanları XNA moleküllerini 10 yıldan fazla araştırıyor. Ancak en son araştırma XNA’ların iki yeni özelliğinin ortaya çıkarılması sayesinde geçmiştekilerden farklılaşıyor. Bunlar, kopyalama ve evrim.

Pinherio, “Herhangi bir polimer bilgi depolayabilir… DNA ve RNA’yı spesifik kılan, işlenmiş olan bilgiye erişilebilmesi ve kopyalanabilmesidir. Bir genetik polimerdeki bilginin bir diğerine kopyalanabilmesi, bilginin kalıtımsal olarak taşınabilmesini sağlar” dedi.

DNA ve RNA’da, kopyalama işlemi polimeraz adı verilen moleküller sayesinde gerçekleşiyor. Genetik mühendisliğinde CST olarak bilinen yöntemle, Pinherio’nun ekibi, sadece bir DNA’dan XNA oluşturmakla kalmayan, aynı zamanda XNA’yı tekrar DNA’ya kopyalayabilen polimerazlar üretmeyi başardı. Böylece, XNA’larda genetik bilginin kopyalanması ve dağıtılmasını sağlayan genetik sistem oluşturulmuş oldu.


KILAVUZLU EVRİM

Bilim insanları, geliştirdikleri genetik sistem için şu örneği verdi: Sınıf arkadaşınızın notlarını DNA zinciri olarak düşünebilirsiniz. Arkadaşınızın kalemi ise bilginin kağıda aktarılmasını sağlayacak kalem görevi görmektedir. Eğer, arkadaşınızın notları XNA ‘dilinde’ yazılmışsa, bilginin kağıda aktarılması için XNA genetik sistemi gerekecektir. Pinheiro, bu aşamada iki farklı yazma aracı geliştirdi. Biri, arkadaşınızın XNA dilindeki notlarını ilk önce DNA diline çeviriyor, ikincisi de bu DNA notlarını XNA notlarına dönüştürüyor.

Bilim insanları, genetik araştırmalarında çığır açabilecekleri yöntemlerle, kilitli nükleik asitlerde (LNA) yüzde 95 ve cyclohexenyl nükleik asitlerde (CeNA) yüzde 99.6 uygunluk oranına ulaşmayı başardı.

Pinheiro, “Evrimin potansiyeli, ne kadar bilginin kopyalanabildiği ve kopyalama sürecinde ne kadar az hata yaşandığına bağlı… Elde ettiğimiz sonuçlar, evrim için yeterli bir seviyeyi gösteriyor” dedi.

XNA’ların evrim kapasitesi, HNA xeno-nükleotidleriyle test edildi. Pinheiro, HNA’nın spesifik dizilimler göstererek bir RNA molekülüne veya protine dönüşebileceğini ifade etti. DNA’lar üzerinde bir süredir gerçekelştirilen bu uygulama, “kılavuzlu evrim” olarak adlandırılıyor. Pinheiro, “Geliştirdiğimiz HNA sistemi, bilginin depolanması, kopyalanması ve evrimi için oldukça elverişli” yorumunu yaptı.

YENİ YAŞAM FORMLARI

Bilim insanlarının elde ettiği sonuçlar çok sayıda bir o kadar çeşitli. Araştırmacılar, yaptıkları deneylerle yaşamın kökeni hakkında önemli bilgiler elde edebileceklerini düşünüyor. XNA üzerinde geçmişte yapılan araştırmalar, RNA ve DNA öncesinde başka genetik sistemlerin var olabileceği ihtimaline odaklanıyordu. XNA’nın evrim özelliğinin ortaya çıkarılması, bu olasılığın gerçek olabileceğini gösterdi.

Pinherio, “Geliştirdiğimiz yöntem bilimleri nükleik asit tedavilerininde öncü olabilir” ifadesini kullandı. DNA veya RNA olarak bilinen doğal nükleik asitler, belli moleküler hedeflere bağlanacak şekilde bir araya getirilebiliyor. Ancak nükleik asitleri enzimler tarafından çözümlenmesi tedavi için kullanılmalarını mümkün kılmıyor.

Pinheiro, bu durumun önüne geçmek için, tıbbi kimya kullanılarak, evrim geçirmiş DNA dizinlerini değiştirebileceklerini, böylece nükleik asitin çözülmeden tedavi edici hedefe bağlanan fonksiyonal bir moleküle dönüştürülebileceğini yazdı. Ancak bu amaca ulaşabilmek oldukça zor. Pinheiro, bu tür tedavilerin geliştirilmesinin çok maliyetli olacağını belirtirken, bugüne kadar piyasaya sürülebilen nükleik asit tabanlı tek bir ilaç (Macugen) olduğuna dikkat çekti.

Yine de Pinheiro ve ekibinin geliştirdiği altı XNA’nın tümü doğal DNA ve RNA’ya kıyasla, nükleaz enzimine daha dirençli. Sonuç olarak, moleküllerin tedavici edici hale geitirilmesi gerekmeyecek ve uygun bir XNA, vücutta bozulma olasılığı olmadan, tedavici edici özelliğine göre kullanılabilecek.

Bu başarının elde edilebilmesi, diğer alanlarda da büyük imkankar sunabilir: XNA, DNA ve RNA’dan bağımsız, yeni yaşam formlarının önünü açabilir. Hiçbir biyolojik molekülün yardımına ihtiyaç
duymadan taşıdığı bilgiyi kopyalayabilen sentetik polimer XNA, bir gün Dünya’ya insan eliyle üretilen canlılar sunabilir.

Pinheiro, insan yapımı yaşam türleri için kendini kopyalayabilen XNA sistemlerinin geliştirilerek hücrelere nakledilmesi gerektiğini ifade etti. Genetik bilimi bir gün bunu başarırsa, kendi ayakları üzerinde durabilen canlılar görebiliriz.

Superman karakteri gerçek oluyor. Karşınızda kurşun geçirmeyen insan cildi. Videoda normal cilt ile kurşun geçirmeyen cilt gösterilmiştir.

11. Blogunuzu tanıtın

Blogunuzda güzel bir içerik yarattıktan sonra oturup Google’ın size ziyaretçi göndermesini beklemek yerine tanıtım için çaba gösterin. Blograzzi.com gibi blogların tanıtıldığı ve karşılaştırıldığı ortamlara adım atmak tanınmanızı hızlandıracaktır.

12. Ziyaretçilerinize sorular sorun

Blogunuzdaki yorumları çoğaltmak için yapabileceğiniz en uygun hareketlerden biri, yazdığınız yazıların sonunda ziyaretçinize sorular yöneltmektir. Ziyaretçilerinizin bahsettiğiniz konudaki fikrini sorarak onları oyuna dahil etmekten çekinmeyin.

13. Yedekte yazı bulundurun

Tatile çıktığınız ya da farklı sebeplerle bilgisayarınızdan uzak kaldığınız dönemlerde blogunuza yazı ekleyemeyeceğinizi göz önünde bulundurarak “yedek yazılar” hazırlayın. Sadık ziyaretçilerinizi bekletmemek için gerektiği zaman bu yazıları yayına alabilirsiniz.

14. Yazı dizileri kullanın

Bir konunun tamamını tek bir yazıda anlatmak yerine içeriği iki ayrı yazıya bölmek ve başlıkların sonuna 1, 2 gibi numaralar eklemek verimli olabilir. Uzun bir yazının sonuna doğru dağılan dikkatleri tazeleyebileceğiniz gibi bağlılığı da artırabilirsiniz.

15. Google Analytics kullanın

Blogunuzun ziyaretçi trafiğini incelemek için kullanabileceğiniz en iyi ücretsiz servislerden biri Google Analytics’tir. Kolayca kurulan bu servis sayesinde ziyaretçilerin en çok hangi sayfaları gezdiklerini inceleyebilir ve blogunuzu bu yönde geliştirebilirsiniz.

16. Kopyalanmış içerikten uzak durun

İçeriğin tartışmasız “kral” olduğu internet dünyasında başarıyı yakalamanın ilk şartlarından biri de özgün olmak. Bu yüzden daha önce başka sayfalarda yayınlanmış olan içeriği blogunuzdan uzak tutmanızda yarar var.

17. Diğer blogları takip edin

Başarılı olduğunu düşündüğünüz diğer popüler blogları yakından takip etmeniz ve nasıl bir yol izlediklerini incelemeniz işinizi kolaylaştıracaktır. Bu sayede gözünüze çarpan başarılı özellikleri blogunuza aktarabilir veya yeni fikirler geliştirebilirsiniz.

18. Blogunuzda kendinizi gösterin

Sadık ziyaretçiler kazanmak için samimi olmak büyük önem taşıyor. Ziyaretçilerinizi yalnızca yazılarınızla karşılamak yerine blogunuzun bir köşesinde gerçek bir resminizi bulundurmak, sizi takip eden kitleyle samimiyetinizi artıracaktır.

19. Ziyaretçiler size ulaşabilsin

Blogunuzun bir köşesinde size ulaşmak isteyen ziyaretçilere yol gösterecek bir bağlantı bulundurun. Ziyaretçileriniz basit bir iletişim formunu doldurarak size ulaşabilecekleri gibi, doğrudan yayınladığınız e-posta adresini de kullanabilirler.

20. Alıntı yaptığınızda kaynak gösterin

Bir başkası tarafından hazırlanmış içeriği blogunuzda kullandığınızda kaynak göstermeyi asla unutmayın. Bu etik olarak yerinde olacağı gibi ileride yasal sorunlar yaşama riskinizi de azaltacaktır.